1.BALKAN HARBİ 1.yayın
İkinci Meşrutiyet’in 1908 Temmuzunda ilan edilmesiyle birlikte bir dizi olay gerçekleşti. Bu olaylar
şunlardır: Avusturya’nın Bosna-Hersek’i ele geçirmesi, Bulgaristan’ın bağımsızlığını kazanması, Yunanistan’ın
Girit’i ele geçirme teşebbüsü, Arnavutların ve Arapların bağımsızlık isteklerinin gün geçtikçe artması ile
İtalyanların Trablusgarp’a saldırması.(Armaoğlu, 1999, s.651)Yukarıda bahsedilen tüm olaylar Balkan Harbinin
başlamasına zemin hazırladı. Özellikle İtalyanların Trablusgarp’a saldırmasını fırsat bilen Balkan devletleri
Osmanlı üzerine harekete geçtiler. Trablusgarp Savaşının yanı sıra bahsedilmemiş diğer başka önemli sebeplerde
vardır. Bunlardan birisi şüphesiz Fransız İhtilalidir. Fransız İhtilali’nin yaydığı milliyetçilik ve bağımsızlık gibi
fikir akımları Balkan Devletlerini büyük ölçüde etkiledi ve Osmanlı Devletine karşı bağımsızlık hareketlerine
girişmelerine sebep oldu.
Balkan Harbi öncesi Balkan Devletlerinin amaçlarına bakacak olursak: Sırplar, Makedonya üzerinden
Ege denizine çıkmayı amaçlıyordu. Bulgaristan’a bakacak olursak: Bulgar Kralı Ferdinand, 5 Ekim 1908’de
bağımsızlığın ilan edildiği gün tacı Sofya’da değil, Orta Çağ Bulgar Krallığının merkezi olan Tırnova’da giydi.
Bu da eski Bulgar krallığına özlem duyulduğu anlamına gelmekteydi. Bulgarlar için ilk hedef Makedonya oldu.
Yunanistan ise: Megalo İdea’nın peşindeydi. Yunan Başbakanı Venizelos 1911 Martında yaptığı konuşmada
açık bir şekilde “Helenizm” ve “Megalo İdea”dan bahsetmekteydi. Yunanistan amacı Makedonya’nın Ege
Kıyıları, bütün Ege adaları ve Girit’ti. Görüldüğü üzere, Yunanlar, Bulgarlar ve Sırplar Osmanlı toprağı olan
Makedonya’ya göz diktiler. Bu toprak üç balkan devleti arasında sürekli bir rekabet ortamının oluşmasına sebep
oldu. Çünkü bu üç Balkan Devletinin her biri Makedonya’yı bir bütün olarak ele geçirmek istiyordu.(Armaoğlu,
1999, s.653-654)
Balkan Devletleri, Rusya’nın yoğun çabaları sonucunda kendi aralarında ittifak antlaşmaları yaptılar.
Bulgar-Sırp İttifakı: Balkan ittifakı için ilk olarak Bulgar Hükümeti harekete geçti ve Sırp hükümetiyle görüşmeye
başladı. Yapılan görüşmeler sonucunda 1912 Mart ayında ittifak antlaşması imzalandı. Bulgar-Yunan İttifakı:
İttifak anlaşması Sofya’da 29 Mayıs 1912’de imzalandı. Sırp-Yunan devletleri arasında bir ittifak anlaşması
yapılmadı. (Bayur, 1943, s.197-226)Karadağ-Yunanistan İttifakı: Yeni Pazar Sancağı ve İşkodra karşılığında
Karadağ 1912 Mayısında Yunan hükümetine yardım edeceğini vaat etti. Karadağ-Bulgaristan İttifakı: 26 Ağustos
1912’de Karadağ ile Bulgaristan arasında sözlü bir ittifak antlaşması yapıldı. Karadağ-Sırbistan İttifakı: 6 Ekim
1912 tarihinde imzalandı. Bu ittifak anlaşmasıyla birlikte Sırbistan, Bulgaristan, Yunanistan ve Karadağ’dan oluşan Balkan İttifakı tamamlandı.
Avrupalı güçler Balkanlarda yaşanan gelişmeleri yakından takip ediyorlardı. Özellikle Rusya ve
Avusturya bu süreci en yakından takip eden devletlerdi. İngiltere Dış İşleri Bakanı Edward Grey, Rusya ile
Avusturya’nın bu konu üzerinde uzlaşma içerisinde bulunması gerekliliğini vurguluyordu. Rusya ve Avusturya,
Osmanlı Devleti’ne Balkanlarda yerel reformlar yapması konusunda birlikte baskı uyguladılar. (Akın, 2017,
s.215)Çünkü Balkanlarda aktif olan büyük güçler Rusya ve Avusturya idi. Bu yüzden iki devlet birbiriyle çatışma
ortamına girecek olursa diğer büyük güçlerde bundan etkilenecekti.
Rusya, Avusturya’nın olaylara müdahale etmesini ve ona karşı savaşa dâhil olmayı istemiyordu. Fakat
Balkan birliğinin oluşması sırasında kazandığı bölgedeki itibarını da kaybetmek istemiyordu. Fransa ise, oluşan
Balkan birliğinin Almanya’yı zor duruma düşüreceği için bu durumdan memnundu. Bu sebepten ötürü,
Avusturya ve Almanya, Rusya’ya savaş açarsa Fransa, Rusya’nın yanında yer alacağı konusunda garanti verdi.
İngiltere ise, Balkanlardaki düzenin değişmesini istemiyordu ve yeni bir savaşa karşıydı. Görüldüğü üzere, Üçlü
İttifak ve Üç İtilaf devletleri Balkanlar’da bir kez daha karşı karşıya geldiler. Aralarındaki güç dengeleri olağan bir
savaşın çıkmasını şimdilik engelliyordu. Bu nedenle de, görünürde büyük devletler barışın korunması
tarafındaydı. Fakat iş icraata geldiğinde hiçbiri sorunu çözmek için bir adım atmadı.(Uçarol, 2013, s.536)
30 Eylül 1912’de Büyük Devletlerin tutumlarından cesaret alan Balkan Devletleri seferberlik ilan
ettiler. Bu durum üzerine Osmanlı Devleti de1 Ekim 1912’de seferberlik ilan etti ve bazı tedbirler almaya başladı.
Balkan Devletlerinin yaptıkları faaliyetler Türk kamuoyunda savaş kararı alınması için harekete geçilmesine
sebep oldu. Böyle bir atmosferde 7 Ekim 1912’de Karadağ, Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti. Buna cevap olarak
aynı gün Osmanlı Devleti de Karadağ’a savaş ilan etti. Böylece 8 Ekim 1912 tarihinde savaş fiilen başladı. 17
Ekim 1912’de Bulgaristan ile Sırbistan, 18 Ekim 1912’de Yunanistan Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti ve
böylece Balkan devletleri amaçlarına ulaşmış oldu. (Uçarol, 2013, s.536-537)
Balkan Harbinin başlangıcında Osmanlı ordusunun durumu oldukça kötü bir vaziyetteydi. Bunun ilk
sebebi, bölgedeki usta askerlerin terhis edilmesi ve takviye olarak gönderilen askerlerin tecrübesiz olmasıydı.
Bununla birlikte yönetici subaylar mesleklerini bir kenara bırakıp politikaya dâhil olmuşlardı. Orduda ki diğer bir
sorun eğitimdi. Askerler eğitim, öğretim ve disiplinden yoksun bir haldeydi. Ayrıca askerlerde emre itaat, sabır,
dayanıklılık ve cesaret gibi temel unsurlar oldukça zayıftı. Ordudaki başka bir sorun ise nakliye idi. Genelkurmay Başkanı Hadi Paşa, Edirne Kalesine hiçbir şey gönderilemediğinden ve bürokraside yaşanan kargaşadan şikâyet etmişti. (Yalçın, Akbıyık vd., 2011, s.60-62)Görüldüğü üzere, Osmanlı ordusu personel, eğitim ve nakliye gibi temel konularda sorunlar yaşamaktaydı. Bu durum ordunun savaşa hazır olmadığının bir göstergesidir.
Osmanlı Devleti ordusunu Balkanlarda Doğu ve Batı ordusu olarak ikiye ayırmıştı. Sefer planına göre toplam asker sayısı 812.663 olarak belirlenmişti. Ancak, savaşın başlarında 21 Ekim 1912’de asker mevcudu 290.000 idi. Aynı tarihlerdeki Balkan Devletlerinin ordularının toplamı ise yaklaşık 482.000 idi. Osmanlı’nın 115.000 kişiden oluşan “Doğu Ordusu”, Trakya’da Bulgarlar ile mücadele edecekti. 175.000 mevcutlu “Batı Ordusu” ise Makedonya ve Arnavutluk’ta Yunan, Sırp ve Karadağlılarla mücadele edecekti. Bu bakımdanBalkan Harbi, Doğu ve Batı Cephesi olarak iki cephede gerçekleşti. (Uçarol, 2013, s.539-540)Osmanlı
ordusunun seferberliğinin düzgün bir şekilde yürütülemediği aşikârdır. Çünkü hedeflenen asker sayısının yaklaşık
yarısına bile ulaşılamamıştır. Balkan Devletlerine baktığımızda asker sayısının Osmanlı ordusundan sayıca daha
fazla olduğu görülmektedir. Bu durum Balkan Devletlerinin yaptıkları savaşları kazanmalarında etkili bir unsur
haline gelecektir.
Bulgarlar, 21-23 Ekimde Edirne ile Kırklareli arasında yer alan Sütoğlu ve Pınarhisar muharebelerini
kazandı. Daha sonra 28 Ekim- 2 Kasımda Lüleburgaz muharebesini de kazandılar. Böylece Türk ordusu dağıldı
ve geri çekilmeye başladı. Bunun üzerine Kırklareli düştü. Hatta düşman Çatalca önlerine kadar geldi. Düşman
15-19 Kasımda müthiş bir şekilde Çatalca hattını zorladılar. Fakat başarılı olamadılar. Sırplar ise, 20 Ekimde
Priştine’yi aldılar. İki gün sonra Türklerin Batı ordusunu, Kosova meydan muharebesinde bozguna uğrattılar.
Sırplar, Veliahd Aleksandr’ın kumandası altında güneye doğru ilerlerken, Yunanlar 22 Ekim’de Serfiçeyialdıktan sonra kuzeye doğru ilerliyordu. 23 Ekimde Prens Aleksandr Yenipazarı ele geçirdikten sonra batıdan gelen Karadağ ve doğudan gelen Bulgar kuvvetleriyle birleşti.(Çalık, 2015, s.15-16) Güneyden artan Yunan baskılarına dayanamayan Türklerin Batı Cephesi çöktü. Yunanlar, 25 Ekim’de Vistriça’yı geçti ve Karaferye’yi işgal etti. Böylece Vardar’a yaklaştılar. 26 Ekimde Sırp-Bulgarlar İştip’e ve aynı gün büyük bir Türk eyalet merkezi konumundaki Üsküp şehrine girdiler. Daha sonra Türklerin diğer bir eyalet merkezi Manastır ele geçirildi.
Preveze’yi 6 Kasım’da ele geçiren Yunanlar, Prens Konstantin kumandasındaki büyük kuvvetlerini Selanik üzerine gönderdi. Selanik’i savunmakla görevli olan Tahsin Paşa, tek bir mermi atmadan muazzam kolordusunu silahlarıyla birlikte Yunanlılara teslim etti. 6 Kasım’da Sırp-Karadağlılar, Yakova’yı ele geçirdi. 18 Kasım’da Leş ve Debre’yi zapt ettiler. 28 Kasım’da Adriyatik üzerinde yer alan Tirana’nın limanı Draç ve 29 Kasım’da ise Ohri işgal edildi. Tirana ve Akçahisar’ın zapt edilmesiyle birlikte, tüm Kuzey Arnavutluk bölgesi Sırp-Karadağlılar’ın eline geçmişti. Kasım ayına gelindiğinde Türk orduları her tarafta mağlup edilmişti. Müttefikler, Çatalca ile Adriyatik arasında yer alan ülkeleri işgal etmişti. Sadece Edirne, Yanya ve İşkodra kaleleri dayanıyordu. Bulgarlar, Çatalca önünde durdurulabilmişti.(Çalık, 2015, s.16)
Balkan Devletlerinin orduları Osmanlı Devleti için gün geçtikçe daha tehlikeli bir hale geliyordu. Bu yüzden Sadrazam Kamil Paşa, savaşın durdurulması ve ön barış görüşmelerinin başlaması için harekete geçti. 25 Kasım 1912’de Çatalca’da Osmanlı ile Bulgar temsilciler arasında ilk görüşmeler başladı. Türk tarafının mütareke hakkındaki görüşlerini Bulgarlar kabul etti. Ancak Yunanlıların önerileri kabul edilmedi. Bu yüzden Yunan delegeleri mütareke yapmaktan vazgeçip toplantıdan ayrıldılar. Bununla birlikte, 3 Aralık 1912’de Türk ve Bulgar temsilciler arasında Çatalca Mütarekesi imzalandı.(Uçarol, 2013, s.541-542)
Bu mütarekenin başlıca maddeleri özetle şu şekildedir:
Barış görüşmelerine başlanılabilmesi amacıyla Osmanlı Devleti ve diğer taraftaki Bulgar, Sırp ve Karadağ ordularıyla mütareke yaptı. Çatalca mütarekesinin imzasından 20 gün sonra barış görüşmeleri Londra’da başlayacaktır. Taraflar arasında bir “tarafsız bölge” oluşturulacaktır. Eğer barış yapılmazsa, taraflar 4 gün önceden birbirlerine mütarekenin ne zaman son bulacağını bildireceklerdir. Osmanlı Devleti, Karadeniz deki ablukasını kaldıracakve Bulgar askerlerinin limanlardan faydalanmasına engel olmayacaktır. Ayrıca Bulgar askeri trenlerinin Edirne içinden geçmelerine de izin verilecektir.
*Osmanlı askerleri Balkanlarda
Yorumlar
Yorum Gönder